1 Kasım 2013 Cuma

Ayetullah Uzma Hamanei Fetvalar 1

TAKLİT HÜKÜMLERİ / İHTİYAÇ, İÇTİHAD VE TAKLİD

Soru 1: Taklidin farz oluşu; akli bir mesele midir, yoksa şer’i delilleri de var mıdır?
Cevap: Taklit’in, şer’i delilleri vardır. Ayrıca akılda dini hükümleri bilmeyen bir şahısın şartları taşıyan bir müçtehide uyması gerektiğine hükmeder.

Soru 2: Sizce ihtiyata uymak mı daha iyidir, taklit et-mek mi?
Cevap: İhtiyata uymak, ihtiyat yerlerini ve nasıl ihtiyat edileceğini bilmeye ve ihtiyata uymak çok vakit harcamaya bağlı olduğundan, gerekli tüm şartları taşıyan müçtehidi taklit etmek daha iyidir.

Soru 3: Hükümlerde fakihlerin fetvaları arasında ihti-yatın sınırı nedir? Hayatta olmayan müçtehitlerin fetva-larını da bu kapsama almak farz mıdır?
Cevap: İhtiyattan maksat, ihtiyata uyulmasının farz olduğu yerlerde, muhtemelen farz olan bütün fıkhî ihtimallere uymaktır. Öyle ki mükellef vazifesinin gereğini yaptığına emin olsun.

Soru 4: Kızım yakında bulûğ yaşına erişecek, dolayısıyla taklit mercii seçmesi farz olacaktır; ancak bunu idrak etmesi zordur, bu durumda bizim yapmamız gereken nedir?
Cevap: Bu konuda kendisi, şer'î vazifesinin ne olduğunun farkında olmazsa onu irşat edip aydınlatmanız gerekir.

Soru 5: Mevzunun teşhisi mükellefin vazifesi ve hük-mün teşhisinin de müçtehidin vazifesi olduğu fakihler arasında meşhurdur; ama bazen müçtehitler hükümlerin mevzularının teşhisinde görüş bildiriyorlar. Acaba mevzunun teşhisinde de müçtehide uymak farz mıdır?
Cevap: Mevzunun teşhisi mükellefin vazifesidir, bu alanda müçtehidinin teşhisine uyması mükellefe farz değildir; ancak onun teşhisine güvenirse veya konu içti-hadî konulardan olursa o zaman ona uyması gerekir.
( - Şer'î hükümlerle ilgili konular iki kısma ayrılır:
 a) İçtihadî olmayan konular, örneğin: bir sıvının içki olup olmadığını belirlemek gibi.

b) İçtihadî konular; örneğin: Faizin ne olduğunu belirlemek gibi.)

Soru 6: Genelde karşılaşılan şer'î meseleleri öğrenmeyi terk eden, günahkâr sayılır mı?
Cevap: Şer'î meseleleri öğrenmemek, bir farzı terk etmesine veya haram bir işi yapmasına sebep oluyorsa günahkâr sayılır.

Soru 7:Dini bilgileri zayıf bazı insanlara, mer-cilerinin kim olduğunu sorduğumuzda, bilmiyoruz veya filan müçtehide taklit ediyoruz diyorlar. Ama merciin risalesine bakmayı ve onunla amel etmeyi önemsemiyorlar; bunların amellerinin hükmü nedir?
Cevap: Amelleri, ihtiyata veya ilahi hükümlerin ger-çeğine ya da taklit etmesi gereken müçtehidin fetvasına uygun olursa doğrudur.

Soru 8: A'lem müçtehit bazı meselelerde ihtiyaten farz diyor, bu durumda a'lemiyette sonraki derecede yer alan diğer müçtehide başvurabiliriz; sorumuz şudur: Eğer başvurduğumuz diğer müçtehit de ihtiyaten farz derse o zaman o ikisinden sonraki üçüncü a’lem müçtehidin fetvasıyla amel etmemiz caiz midir? A'lemiyette üçüncü derecede yer alan müçtehit ve diğerleri de aynı şekilde hüküm verirlerse bir sonra ki müçtehide müracaat edilebilir mi? Meseleyi izah etmenizi rica ediyoruz.
Cevap: Bu tür meselelerde ihtiyat etmeyip fetva veren müçtehitlere, a'lemlik sıralarını gözeterek başvurmanın sakıncası yoktur. (Yani eğer a'lem olmakta ilk sırayı alan müçtehidin fetvası yok ise o meselde a'lemi-yette ikinci sırayı alanın fetvasına müracaat edilir. Eğer onun da fetvası yoksa a'lem olmakta üçüncü sırada yer alan müçtehide müracaat edilir.)

TAKLİT ETMENİN ŞARTLARI

Soru 9: Mercilik sorumluluğunu üstlenmeyen ve amel etmek için risalesi olmayan müçtehidi taklit etmek caîz midir?
Cevap: Şartlara haiz müçtehidin taklit edilmesinin sahih oluşunda, mercilik sorumluluğunu üstlenmesi veya risalesinin olması şart değildir. Dolayısıyla taklit edeceği müçtehidin içtihat şartlarını taşıdığı mükellef tarafından kesin olarak bilinirse sakıncası yoktur.

Soru 10: Namaz ve oruç gibi tek dalda içtihat eden bir müçtehit o dalda taklit edilebilir mi?
Cevap: Fıkhın bazı bablarında görüş sahibi olan müçtehidin verdiği fetvalar kendisi için geçerlidir; ancak caiz olma ihtimali olmasıyla beraber başkasının onu taklit etmesi sakıncalıdır.

Soru 11: Kendilerine ulaşılması mümkün olmayan başka beldelerdeki müçtehitler taklit edilebilir mi?
Cevap: Şartları taşıyan müçtehit ile şer'î meselelerde onu taklit eden kimsenin aynı ülkenin vatandaşı olması ve aynı şehirde oturmaları gerekli değil.

Soru 12: Müçtehit ve taklit merciinde geçerli olan adalet cemaat imamında gerekli olan adaletin aynısı mıdır?
Cevap: Mercilik makamı önemli ve hassas olduğundan ihtiyaten farz olarak taklit merciinin adil olmasının yanı sıra nefsine hakim olması ve dünya malına düşkün olmaması da gereklidir.

Soru 13: Adil olan müçtehidin taklit edilmesi gerektiği söyleniyor. Adil insan denince kast edilen nasıl birisidir?
Cevap: Adil kişiden kast edilen; takvası bilerek günah işlemesinin önünü alabilen şahıstır.

Soru 14: Muhtelif zaman ve mekana ait şartları bilmek içtihat şartlarından mıdır?
Cevap: Zaman ve mekan şartlarını bilmenin bazı meselelerde tesiri olabilir.

Soru 15: İmam Humeyni'nin fetvasına göre taklit mercii ibadet ve muamele hükümlerini bildiği gibi, siyasi, ekonomik, askeri, toplumsal, liderlik gibi meseleleri de bilmesi gereklidir. Biz daha önce İmam Humeyniyi taklit ediyorduk ve onun vefatından sonra bazı alimlerin tavsiyesi ve kendi teşhisimize dayanarak sizi taklit ettik. Böylece taklit merciimiz ve rehberimiz siz oldunuz. Bu konuda görüşünüz nedir?
Cevap: Taklit merciinin şartları Tahriru'l-Vesile ve diğer kitaplarda genişçe zikredilmiştir.Ama bu şartları taşıyan ve taklit için de salahiyeti olan müçtehidi tanımak, mükellefin kendi görüşüne bırakılmıştır.

Soru 16: Taklit merciinin a'lem olması gerekli midir? A'lemiyyetin ölçüleri nelerdir?
Cevap: A'lem ile gayri a'lem'in farklı olan fetvalarında a'lemi taklit etmek ihtiyata uygundur. Allah'ın hükümlerini anlamada, ilahi teklifleri delillerden istinbat etmede (çıkarmada) diğer müçtehitlerden daha güçlü ol-mak, a'lem olmanın ölçüleridir; şer'î hükümlerin mevzularını belirlemek ve şer'î mükellefiyetlerle ilgili fıkhî gö-rüşü açıklamak hususunda etkili olan zamanın şartlarını tanımanın da içtihatta etkisi vardır.

Soru 17: A'lem müçtehidin taklitte muteber bilinen diğer şartları taşımadığı ihtimali olursa, a'lem olmayan bir müçtehidi taklit etmek caiz midir?
Cevap: Sırf mercilik şartlarını taşımadığı ihtimali üzerine ihtilaflı meselelerde a'lem olmayanı taklit etmek ihtiyaten caiz değildir.

Soru 18: Birkaç müçtehitten her birisinin fıkhın belli bölümlerinde a'lem oldukları bilinirse, her birini kendi dalında taklit etmek doğru mudur?
Cevap: Değişik dallarda muhtelif mercileri taklit etmenin sakıncası yoktur. Eğer her bir mercii kendisi taklit edilen meselelerde a'lem olur ve diğer müçtehitlerle o meselede fetvaları farklı olursa her dalın a'lemini taklit etmek ihtiyaten farzdır.

Soru 19: A'lem bir müçtehit olduğu halde, a'lem ol-mayan bir müçtehidi taklit etmenin hükmü nedir?
Cevap: A'lem olmayan müçtehidin fetvası, a'lem müç-tehidin fetvasıyla çelişmeyen meselelerde a'lem olmayan müçtehide müracaat etmenin sakıncası yoktur.

Soru 20: Taklit merciinin a'lemiyeti hakkındaki görüşünüz nedir? A'lemi taklit etmenin gerekliliğinin delili nedir?
Cevap: Gerekli şartları taşıyan fakihler birden fazla olur ve fetvaları da farklı olursa, müçtehit olmayan birisinin, a'lem olanı taklit etmesi ihtiyaten farzdır. Ancak; a'lemin fetvası ihtiyatın tersine (muhalifine) olur ve gayri a'lemin fetvası ihtiyata uygun olursa a'lemi taklit etmek farz olmaz.
Delil: 1- İnsanlar arasında geçerli olan yöntem.

( - Yani, insanlar, ihtilâflı olan önemli meselelerde her dalın en üstün uzmanının sözünü kabul ederler; ve bu ilkeye riayet etmeyerek hataya düşen kişiyi mazur görmezler.)
2- Aklın hükmü, zira mükellef açısından a’lem müçtehidin fetvasının itibarı yakin haddindedir, ama a’lem olmayan müçtehidin fetvasının itibarı ihtimal haddindedir.

Soru 21: Hangi müçtehidi taklit etmeliyiz?
Cevap: Fetva verme ve mercilik makamının şartlarını taşıyan müçtehidi taklit etmek farzdır. A'lem olması da ihtiyattır.

Soru 22: İlk taklit eden kimse ölü müçtehidi taklit edebilir mi?
Cevap: İlk taklit eden kimse ihtiyaten diri ve a'lem müçtehidi taklit etmeyi terk etmemelidir.

Soru 23: İlk taklit eden kimse ölü müçtehidi taklit edebilmesi için diri müçtehidi mi taklit etmelidir? (yani ölüyü taklit etmek konusunda hayatta olan bir müçtehidin fetvasına göre mi davranmalıdır?)
Cevap: Ölü müçtehidi ilk taklit edenin taklit etmesinin veya onda baki kalmasının hükmü, diri ve a'lem müç-tehidin görüşüne bağlıdır.

DİĞER HÜKÜMLER

Soru 1054: Kız kardeşim bir müddettir namaz kılmayan bir kişiyle evlidir; bizimle birlikte kaldıklarından bu şahısla konuşmak ve muaşeret etmek zorundayım, hatta bazı zamanlar isteği üzerine bazı işlerinde ona yardımcı oluyorum; sorum şu: Onunla konuşmam, muaşeret ve bazı işlerinde ona yardım etmem caiz midir? Ona karşı vazifem nedir?
Cevap: Bu hususta şartları varsa, marufu emretme ve münkerden nehyetmeden başka vazifeniz yoktur. O-nunla muaşeretiniz ve ona yardım etmeniz namazı terk etmesine teşvik etmezse sakıncası yoktur.

Soru 1055: Büyük alimlerin, zalimlerin ve zalim yöneticilerin yanına gidip gelmeleri ve onlarla muaşeret etmeleri onların zulümlerinin azalmasına sebep olursa bu iş onlar için caiz midir?
Cevap: Bu gibi durumlarda zalimle ilişkide olmasıyla zulmü engellemede ve münkerden nehyetmede etkili olacağını teşhis ederse veya önem verilmesi gereken bir mesele söz konusu ise sakıncası yoktur.

Soru 1056: Birkaç yıldır evliyim; dinî ve şer'î meselelere çok önem veriyor ve İmam Humeyni'yi taklit ediyorum; ancak, eşim maalesef dinî meselelere çok önem vermiyor ve bazen aramızda çıkan tartışmadan sonra bir kere namaz kılıyorsa defalarca da namaz kılmıyor, bu ise gerçekten bana acı veriyor; bu gibi durumda vazifem nedir?
Cevap: Vazifeniz, mümkün olan her yolla onu ıslah etmek için ortam hazırlamak, kötü ahlak ve uyumsuzluğu gösteren her türlü sertlikten kaçınmaktır; şunu da biliniz ki, dinî toplantı ve merasimlere katılma ve dindar ailelerle karşılıklı gidip gelmenin insanın ıslahında büyük bir etkisi vardır.

Soru 1057: Müslüman birisi, bazı nişanelere dayanarak karısının -birkaç çocuk annesi olmasına rağmen- iffete aykırı olan gizli işler çevirdiğini bilir; ancak, bunu ispatlamak için (şahitlik yapacak bir şahidin olması gibi) şer'î bir delili olmazsa; bu durumda, çocuklarının bunun gibi bir kadının eli altında yaşadıkları dikkate alındığında karısına karşı nasıl davranması gerekir? Ve İlahî hükümlere aykırı olan böyle çirkin bir ameli işleyen kişi veya kişileri tanıdıktan sonra aleyhlerine şer'î mahkemeye sunacak delil bulunmazsa onlara karşı nasıl davranmalıdır?
Cevap: Kötü zandan, zanna dayalı belirtilerden ve nişanelerden kaçınmak farzdır; şer'an haram olan bir şeyin yapıldığı kesin olursa uyarı, nasihat ve münkerden nehyetmek yoluyla onu engellemek farzdır. Münkerden nehyetme etkili olmazsa, elinde kesin deliller olursa sa-lih yargı yetkililerine müracaat edilebilir.

Soru 1058: İslâmî ölçülere bağlı kalmayı gözeterek bir kızın yabancı bir erkeği irşat etmesi, derslerinde ve benzeri işlerinde ona yardımcı olması caiz midir?
Cevap: Sorudaki şekliyle sakıncası yoktur; ancak, şeytanî aldatı ve vesveselerden ciddi olarak kaçınmak gerekir ve bu hususta yabancı bir erkekle yalnız bir yerde kalmamak gibi dinî hükümleri gözetmek farzdır.

Soru 1059: Dâire ve müesseselerde çalışanlar, üst derecedeki sorumlu veya sorumlularının idarî görevlerine ve şeriata aykırı işler yaptıklarını gördüklerinde vazifeleri nedir? Münkerden nehyettiğinde üst sorumlu veya sorumlular tarafından kendisine bir zarar gelmesinden korkan kimsenin üzerinden vazife kalkar mı?
Cevap: Marufu emretme ve münkerden nehyetme-nin şartları bulunursa, marufu emretmeleri ve münker-den nehyetmeleri onlara farzdır; aksi durumda (şartlar olmazsa), bu hususta onların vazifesi yoktur; mesela bu yüzden kendilerine bir zarar ulaşmasından korkarlarsa vazife üzerlerinden kalkar; İslâm hükümlerinin hakim olmadığı yerlerde hüküm budur; ancak, bu farizaya önem veren, ilgilenen İslâm hükümetinde marufu emret-me ve münkerden nehyetmeden aciz olan kimsenin hükümet tarafından bu işlerle ilgilenmesi için tayin edilen yerlere bildirmesi ve fasit veya ifsat eden köklerin kazınmasına kadar meseleyi izlemesi farzdır.

Soru 1060: Devlet dâirelerinin birinde beytülmalde gayr-i meşru bir tasarruf edilir, bu tasarruf sürekli devam ederse ve bir kimse bu sorumluluğu kendi üzerine aldığında durumu düzelteceğini bilirse ve o da bu mesuliyeti kendisine bırakması için özel bir kişiye rüşvet vermesi dışında gerçekleşmezse bu durumda -fasit bir şeyle efsedi (fesadı daha büyük olan şeyi) ortadan kaldırmak gayesiyle- beytülmalde su istimal edilmesini engellemek için rüşvet vermek caiz midir?
Cevap: Şeriata aykırı işler yapıldığını bilen kimselerin üzerine şer'an gerekli olan şey, şartlarını ve şer'î kurallarını gözeterek münkerden nehyetmektir ve hiçbir iş için, hatta mefsedeleri engellemek için bile olsa rüşvet ve kanuna aykırı metodlara başvurmaları caiz değildir. Evet; bu iş İslâm hükümetinin hakim olduğu bir yerde olursa sırf şahsen marufu emretme ve münkerden neh-yetmeden aciz olmakla halkın vazifesi bitmez; aksine, meseleyi o işlerle ilgilenen yerlere bildirmeleri ve meseleyi bu yolla izlemeleri farzdır.

Soru 1061: Acaba, münkerleri nisbî (değişken) sayarak üniversite muhitini mevcut en kötü ortamlardan bilmek ve neticede bu çevrede haram veya münker sayılmayan bazı münkerlerden nehyedilmemek doğru mudur?
Cevap: Münkerler, münker olmaları açısından nisbî şeyler değildirler; ancak, bazı münkerler diğer bazı mün-kerlere göre daha şiddetli bir haram olabilir; her durumda, şartlara sahip olan kimsenin münkerden nehyetmesi şer'an farz olup bunu ihmal etmesi caiz değildir. Bu alanda münkerler ve yine üniversite ortamıyla diğer yerler arasında da fark yoktur.

Soru 10611: İslâm beldesinin bazı müesseselerinde ça-lışan bazı yabancı uzmanlarda bulunan alkollü içkilerin hükmü nedir? Onlar, bu içkileri evlerinde veya özel yerleşim bölgelerinde içiyorlar; yine onların domuz eti getirterek yemelerinin hükmü nedir? Halk yanında iffet ve değerlere aykırı işleri yapmalarının hükmü nedir? Onlarla ilişkisi olan fabrika müdürlerinin ve diğer kimselerin vazifesi nedir? Meseleyi fabrikanın sorumlularına bildirdikten sonra bu hususlarda onlar hakkında hiçbir girişimde bulunmazlarsa bizim vazifemiz nedir?
Cevap: İlgili sorumluların, onlara şarap içme ve haram eti (domuz etini) yemek gibi işleri açıkta yapmamalarını ve onu açıkça yememelerini emretmeleri farzdır; ancak, umumum iffetiyle uyuşmayan davranışlarına göz yummak caiz değildir. Her halükârda, bu hususla ilgili sorumluların girişimde bulunması gerekir.

Soru 1062: Bazı kardeşler marufu emretme, münker-den nehyetmek, nasihat ve irşat için tesettürsüz kadınların toplandıkları yerlere gidiyorlar; acaba, onların tesettürsüz kadınlara bakmaları caiz midir?
Cevap: Kasıtsız olan ilk bakışın sakıncası yoktur; ancak, kasıtlı olarak yüz ve ellerin dışına bakmak marufu emretme maksadıyla olsa bile caiz değildir.

Soru 1063: Erkek ve kız öğrencilerin karışık olduğu üniversitede mümin gençlerin karşılaştıkları bazı mün-kerler (günahlar) karşısında görevleri nedir?
Cevap: Bu günahlara bulaşmaktan sakınmanın yanı sıra şartların bulunduğu ve güçlerinin yettiği takdirde marufu emretmek ve münkerden nehyetmek farzını yerine getirmeleri farzdır.



MARUFU EMRETMENİN VE MÜNKERDEN NEHYETMENİN YOLLARI

Soru 1046: Mallarına farz olan humusu veya zekâtı vermeyen anne-babanın karşısında oğullarının veya kocasının karşısında eşinin vazifesi nedir? Acaba, oğlu veya eşi humus ya da zekâtı verilmemiş olduğu için harama karışmış olan maldan yararlanmaları caiz midir? Oysa ki, bu tür mallardan yararlanmak ruhun kirlenmesine sebep olduğu için bunları kullanmama hususunda çok tekit edilmiştir.
Cevap: Anne-babasının veya kocasının marufu terk ettiklerini veya münkeri işlediklerini görürlerse şartların mevcut olduğu takdirde oğul veya eşinin marufu emretmeleri ve münkerden nehyetmeleri farzdır. Ama, onların mallarından yararlanmalarının sakıncası yoktur; ancak, istifade ettikleri malın humus veya zekâtının verilmediğini kesin olarak bilirlerse bu durumda o miktar hususunda, humus ve zekât hakkında yetkili kimseden izin almaları farzdır.

Soru 1047: İtikatları kamil olmadığı için dinî mükellefiyetlerini yerine getirmeyen anne ve babanın karşısında oğullarının izlemesi gereken metod nedir?
Cevap: Anne ve babanın saygılarını koruyarak onlara yumuşak dille marufu emretmesi ve münkerden neh-yetmesi farzdır.

Soru 1048: Kardeşim dinî ve ahlakî kuralları gözetmi-yor ve şimdiye kadar da yapılan nasihatlerin bir etkisi olmuş değil; bu gibi tutumlarını gördüğümde benim va-zifem nedir?
Cevap: Dine aykırı olan bu işleri yaptığında ona karşı hoşnutsuzluğunuzu belirtmeniz ve yararlı gördüğünüz her türlü metotla onu kardeşce uyarmanız farzdır; ancak, akrabalık bağlarını kesmeyin, çünkü akrabalık bağlarını kesmek caiz değildir.

Soru 1049: Geçmişte şarap içme gibi haram işler yapmış olan kimselerle ilişkilerimiz nasıl olmalıdır?
Cevap: Ölçü, kişinin şimdiki durumudur; geçmişte yaptıkları işten tövbe etmişlerse onlara karşı diğer müminlere davrandığınız gibi davranmalısınız. Ancak, hâlâ haram işleyen kimseleri münkerden nehyetme yoluyla haramdan alıkoymak farzdır ve ilişkileri kesmek dışında haramdan sakınmazsa bu durumda onunla ilişkiyi kesmek farzdır.

Soru 1050:
İslâm ahlakına aykırı olan batı kültürü saldırısına uğramamız ve bazı gayr-i İslâmî adetlerin yayılması neticesinde bazı erkekler boyunlarına altın haç takmakta veya bazı bayanlar dikkat çekici renkte elbiseler (manto) giymekteler, bazı erkek ve kadınlar örfen çirkin olan özel bir takım gözlük, bilezik ve saat kullanmaktalar ve bazıları marufu emretme ve münker-den nehyetmeden sonra bile bu işlerinde direnmekteler; bu gibi kişilere karşı nasıl davranmamız gerekir?
Cevap: Altını boyuna asmak veya takmak erkeklere kesinlikle haramdır ve dikilişi, rengi vs. açısından Müslüman olmayanların saldırgan kültürünü taklit etme ve yayma sayılan elbiseleri giymek de caiz değildir. Ve yine İslâm ve Müslümanların düşmanlarına ait saldırgan kültürü taklit etme sayılacak şekilde bilezik, gözlük tak-mak caiz değildir ve bu tür tezahürleri dille münkerden nehyetme yoluyla ortadan kaldırmak diğerlerine farzdır.

Soru 1051: Bazı durumlarda, münkeri işleyen üniversite öğrencisi veya görevlisi defalarca irşat ve nasihat edilmesine rağmen o işi işlemekten çekinmiyor ve fakültede genel ortamın bozulmasına sebep olan kötü amellerini yapmaya ısrar ediyor, bu durumda onlara karşı bu işlerinin dosyalarına işlenmesi gibi bazı idari cezalandırmalara başvurulması gerekir mi?
Cevap: İslâm esaslarına göre fakültede yürürlükte olan dahili nizamı gözetmek kaydıyla bunun sakıncası yoktur. Aziz gençler marufu emretme ve münkerden neh-yetme meselesini ciddiye almalı, onun şartlarını ve şer'î hükümlerini dikkatle öğrenmeli, bunu yaygınlaştırmalı, marufu yapmaya teşvik etmek ve münkerin yapılmasına engel olmak için etkili ahlakî metotlardan yararlanmalı, bundan şahsi garazlar için istifade etmekten sakınmalıdırlar ve bilmelidirler ki bu, hayrın yayılması ve kötülüğün engellenmesinde en etkili ve en üstün metottur. Allah Tealâ sizleri kendi rızası doğrultusunda muvaffak etsin!

Soru 1052: Bir münkeri işleyen kimseyi bu işinden sakındırmak için selâmını almamak caiz midir?
Cevap: Münkerden nehyetme kastıyla selâmın cevabını almamaya, örfen münkerden men ve nehyetme deniliyorsa bu iş caizdir.

Soru 1053: Bazı yetkililer, emirleri altında çalışanlardan bazılarının namaz farizasını hafife aldıklarını (önemsemediklerini) veya terkettiklerini kesin olarak bilseler, nasihat ve irşad etmenin de bir faydası olmazsa bu kişilere karşı vazifeleri nedir?
Cevap: Buna rağmen, şartlarını gözeterek sürekli o-larak yapılan marufu emretme ve münkerden nehyet-menin tesirinden gafil olmamalıdırlar; onlara karşı marufu emretmenin etkili olmasından ümit kesilirse, bu durumda, o kişileri görevlerinin sağladığı imkan ve haklardan mahrum etmeyi öngören kanun varsa haklarında bu kanun uygulanmalı ve onlara bu ilahi farizayı yerine getirmede gevşek davrandıklarından dolayı böyle bir uygulamanın yapıldığı da ayrıca hatırlatılmalıdır.

MARUFU ENRETMEK VE MÜNKERDEN SAKINDIRMAK / Farz Oluş Şartları

Soru 1031: Marufu emretmek ve münkerden nehyet-mek, marufu terk eden veya münkeri yapan kimsenin saygısına dokunmayı ve halkın önünde haysiyetinin kırılmasını gerektirdiği takdirde hükmü nedir?
Cevap: Emir ve nehyin şart ve adaplarına uyulur ve onların sınırlarından dışarı çıkılmazsa bunun bir sakıncası yoktur.

Soru 1032: İslâm hükümetinde halkın marufu emretme ve münkerden nehyetmeyi sadece dille yapmakla yetinmelerinin farz olduğu ve diğer kademelerinin sorumlulara düştüğü söylenmektedir; bu görüş devlete ait bir emir midir, yoksa fetva mıdır?
Cevap: Fıkhî bir fetvadır.

Soru 1033: Münker (şer'an haram olan) bir işi yapan kimseyi bu işten uzak tutmak onu dövmeyi veya hapsetmeyi veya sıkıştırmayı ya da mallarını zayi etmeği gerektirirse hakimden izin almaksızın marufu emretmek ve münkerden sakındırmak caiz midir?
Cevap: Bunun çeşitli durumları vardır; ama, genel olarak marufu emretme ve münkerden sakındırmanın çeşitli merhalelerini uygulamak münkeri işleyen kimsenin can ve malında tasarruf etmeye bağlı olmazsa hiç kimseden izin almaya gerek yoktur; hatta, bu iş bütün mükelleflere farzdır. Ancak, marufu emretme ve mün-kerden sakındırmanın dil ile emir ve nehiyden ziyade bir şeyi gerektirdiği durumlarda, İslâm'ın hüküm ve nizamının hakim olduğu bir bölgede olur ve bu İslâmî farizaya önem verilirse bu durumda emretmek hakimden izin almaya, o işin sorumlularına, mahallenin polis görevlilerine ve yetkili mahkemeye bağlıdır.

Soru 1034: Emir ve nehiy, muhterem canı korumak gibi gerçekten önemli olan yerlerde, karşıdaki adamın yaralanmasına veya ölmesine sebep olacak şekilde döv-meyi gerektirirse hakimden izin almak şart mıdır?
Cevap: Muhterem canı korumak ve ölmesine engel olmak derhal şahsen müdahale etmeyi gerektirirse caizdir; hatta bu, muhterem nefsi savunma itibarıyla şer'an farzdır ve bu işte gerçek şer'î vazifesi yönünden hakimden izin almaya ve onun emrini beklemeye gerek yoktur. Ancak, muhterem nefsi savunmak, saldırganı öldür-meyi gerektirirse bunun çeşitli kısımları vardır ki, hükümleri farklıdır.

Soru 1035: Birisine, marufu emretmek veya münker-den nehyetmek isteyen kimsenin buna gücü yetmesi farz mıdır? Ve marufu emretme ve münkerden nehyet-me ne zaman farz olur?
Cevap: Marufu emreden ve münkerden nehyeden kimsenin maruf ve münkeri bilmesi, marufu terk eden veya münkeri işleyen kimsenin de bunu bildiğini ve buna rağmen ona kasten ve şer'î bir mazereti olmaksızın muhalefet ettiğini bilmesi farzdır. Böyle birisine marufu emretmenin ve münkerden nehyetmenin etkili olacağını ihtimal verirse ve -beklenilen zararla emretmesi gereken maruf veya nehyetmesi gereken münkerden hangisinin daha önemli olduğunu göz önünde bulundurarak- kendisinin bir zarara uğramayacağından emin olursa emir ve nehiy etmesi farzdır; aksi durumda, farz değildir.

Soru 1036: Günah işleyen ve günaha karşı lakayt olan akrabasıyla, akrabalık ilişkilerini korumak konusunda insanın vazifesi nedir?
Cevap: Akrabalık ilişkilerini geçici olarak kesmesi, onun günahtan sakınmasına sebep olacaksa marufu emretme ve münkerden nehyetme açısından bu işi yapmak farz olur; aksi takdirde, akrabalık ilişkilerini kesmek caiz değildir.

Soru 1037: İşten atılma korkusuyla marufu emretme ve münkerden sakındırmada kusur etmek caiz midir? Mesela; üniversitede genç kesimle çalışan eğitim merkezlerinin sorumlularından biri şeriata aykırı olan işler yaptığı veya o mekanda günah işlemek için ortam hazırladığı durumlarda vazifemiz nedir?
Cevap: Genel olarak, marufu emrettiği ve münker-den nehyettiği durumda kendisine bir zarar gelmesinden korkarsa ona emir ve nehiy farz değildir.

Soru 1038:
Marufun terk edilip ve münkerin yaygınlaştığı bazı üniversite çevrelerinde, marufu emretme ve münkerden nehyetme şartları olursa; ancak, emir ve nehyeden kimse bekâr olursa bu yüzden marufu emretme ve münkerden nehyetme onun üzerinden kalkar mı?
Cevap: Marufu emretme ve münkerden nehyetme mevzusunun ve şartlarının gerçekleştiği durumda bütün mükelleflere şer'î bir mükellefiyet, içtimai ve insani bir farzdır. Mükellefin evli veya bekâr olması gibi durumlarının bunda etkisi yoktur ve sırf bekâr olması sebebiyle bu mükellefiyet onun üzerinden kalkmaz.

Soru 1039: Güçlü sayılan bir şahsın günah ve münker işlediğini ve dürüst olmadığını gösteren bir takım nişaneler ortadadır; ancak, güç ve kudretinden korkmaktayız; bu durumda, ona karşı marufu emretmek ve mün-kerden nehyetmekte kusur edebilir miyiz, yoksa bir zarar gelmesinden korksak bile marufu emretme ve mün-kerden nehyetme farz mıdır bize?
Cevap: Zararın gelmesinden korkmanın normal insanlarca tasdik edilecek bir sebebi olursa bu durumda, marufu emretme ve münkerden nehyetmek farz olmaz ve bu nedenle vazife üzerinizden kalkar; ancak, mümin kardeşini uyarma ve nasihat etmekte kusur etmek ve sırf marufu yapmayan ve münkerden sakınmayan kimsenin makamını görerek veya bu yüzden herhangi bir zarara uğrayacağını ihtimal vererek marufu emretme ve mün-kerden nehyetme farizasını yerine getirmemek hiç kimseye yakışmaz.

Soru 1040: Bazı durumlarda, marufu emredip mün-kerden nehyetmek günahkâr şahsın, İslâmî farz ve hükümleri bilmediği için İslâm'a karşı kötümser olmasına sebep oluyor ve eğer onu kendi haline bırakacak olursak diğerlerinin günah işlemesine ve ortamın bozulmasına zemin hazırlanmış olur; bu gibi durumlarda vazifemiz nedir?
Cevap: Şartların bulunduğu yerlerde marufu emretme ve münkerden nehyetme İslâm'ın hükümlerini ve toplumsal sağlığı korumak için umuma yönelik şer'î bir vazifedir ve sırf bazılarının İslâm'a karşı kötümser olacağını düşünmek, gerçekten önemli olan böyle bir mükellefiyette kusur etmeye sebep olamaz.

Soru 1041: İslâm hükümetinin görevlileri, fesadı önlemek için üzerlerine düşen görevi yerine getirmezlerse halkın kendisi bunu yapabilir mi?
Cevap: Emniyet ve yargı görevlilerinin yetkileri dahilinde olan şeylerde şahsî tasarruflar caiz değildir; ancak, sınır ve şartlarını gözeterek halkın marufu emretme ve münkerden sakındırmasının sakıncası yoktur.

Soru 1042: Marufu emretme ve münkerden sakındırmada kişilerin vazifesi sadece dille yapılan emir ve nehiyle yetinmek midir? Sırf dille uyarmaları gerekirse bu, ilmihallerde ve özellikle Tahrir'ul-Vesile'de bu alanda geçen hükümle çelişmektedir. Gerektiği durumlarda diğer aşamalara geçilebilecekse bu durumda Tah-rir'ul-Vesile'de zikredilen bütün aşamalara başvurulabilir mi?
Cevap: İslâm hükümetinin hüküm sürdüğü zaman dille yapılması gereken emir ve nehiyden sonraki aşamalarda, özellikle zora başvurmayı, münkeri işleyen kimsenin malını tasarruf etmeyi veya ona şer'î ta'zir uygulamayı ya da hapsetmeyi gerektiren durumlarda emniyet ve yargı yetkililerine müracaat etmenin mümkün olduğu dikkate alınarak marufu emretme ve münkerden nehyetmede mükellefin dille emir ve nehiyle yetinmesi ve zor uygulamaya gerek duyulduğunda emniyet ve yargı güçlerindeki sorumlulara müracaat etmesi farzdır; bu ise İmam Humeyni'nin bu alandaki fetvasıyla çelişmemektedir. Ancak, İslâm hükümetinin yetkisi olmadığı ve hüküm sürmediği dönem veya yerlerde şartlar mevcut olursa mükelleflerin marufu emretme ve mün-kerden nehyetmede maksada ulaşıncaya kadar ilk merhaleden başlayarak sırayla sonraki merhaleleri uygulamaları farzdır.

Soru 1043: Bazı otobüs şoförleri haram olan müzik kasetleri çalıyor, nasihat ve irşatlara rağmen teybi ka-patmıyorlar; bu gibi yerlerde böyle kişilere karşı vazifemiz nedir? Ve acaba, onlara karşı sert ve katı davranmak caiz midir?
Cevap: Münkerden nehyetmenin şartlarının bulunduğu durumda, münkerden dille nehyetmeden fazlası si-ze farz değildir; ancak, etkili olmazsa haram müziği din-lemekten sakınmanız farzdır. Buna rağmen elinizde olmaksızın müzik sesi yine kulağınıza ulaşırsa bu hususta sizin bir mükellefiyetiniz yoktur.

Soru 1044: Ben bir hastanede hasta bakıcılığı yapıyorum. İş esnasında bazı hastaların haram müzik dinlediklerini görüyor ve bundan sakınmalarını nasihat ediyorum. Bir-iki defa nasihat ettikten sonra nasihatin faydasız olduğunu görünce kaseti teypten çıkarıp içindekileri sildikten sonra sahibine geri veriyorum; acaba bu davranış caiz midir?
Cevap: Haram olarak yararlanılmasını engellemek için kasetin içindekileri silmenin sakıncası yoktur; ancak, bu, kasetin sahibinin veya şer'î hakimin iznine bağlıdır.

Soru 10441: Bazı evlerden, caiz olup olmadığı belli olmayan kasetlerden çalınan müzik sesleri duyulmaktadır ve bazen müzik sesi müminleri rahatsız edecek derecede yüksek oluyor, buna karşı vazifemiz nedir?
Cevap: İnsanların evlerinin içine taarruz etmek caiz değildir ve münkerden nehyetmek ise konuyu teşhis et-meye ve şartların bulunmasına bağlıdır.

Soru 1045: Doğru-dürüst tesettürleri olmayan kadınlara emir ve nehyetmenin hükmü nedir? Dil ile nehyet-mesi şehvet duygularını uyandıracağından korkarsa hüküm nedir?
Cevap: Münkerden nehyetme, yabancı kadına şehvetle bakmaya bağlı değildir, bütün mükelleflerin, bilhassa, münkerden nehyettiklerinde haramdan sakınmaları farzdır.

CİHAD HÜKÜLERİ

Soru 1026: Hz. Mehdi'nin (Allah, zuhurunu yakın eylesin) gaybeti döneminde cihad-ı ibtidaî'ninhükmü nedir? Ve acaba bütün şartları taşıyan veliyy-i fakih, cihad-ı ibtidaî hususunda hüküm verebilir mi? (-Kâfirleri İslâm'a davet için Müslümanlarca başlatılan savaş.)
Cevap: Bütün şartları taşıyan veliyy-i fakihin, maslahat icabederse cihad-ı ibtidaî hükmünü vermesinin caiz olduğunu söylemek uzak bir görüş değildir ve hatta güçlü olan görüş budur.

Soru 1027: İslâm'ın tehlikeye maruz kaldığını teşhis ettikten sonra anne ve baba razı olmazsa İslâm'ı savunmanın hükmü nedir?
Cevap: İslâm ve Müslümanları savunmak farz olup anne-babanın iznine bağlı değildir; ancak, bununla birlikte mümkün olduğu kadar onların rızasını elde etmeye çalışmak iyidir.




Soru 1028: İslâm beldelerinde yaşayan ehl-i kitabazımmî hükmü uygulanır mı?
Cevap: Himayesinde yaşadıkları İslâm hükümetinin kanun ve kurallarına teslim oldukları müddetçe kendilerine verilen amanla çelişen bir iş yapmazlarsa kendile-riyle anlaşma yapılan kimselerin hükmündedirler. (-Kitap sahibi olan peygamberlerden birinin tâbileri olarak tanınan Yahudi ve Hıristiyan gibi gayrimüslimler.)

Soru 1029: Bir Müslümanın, kâfirlerin veya Müslümanların beldelerinde yaşayan Ehlikitap'tan veya Ehli-kitap'tan olmayan kafir bir erkek veya kadını istimlak etmesi caiz midir?
Cevap: Caiz değildir; ancak, kâfirlerin İslâm beldelerine saldırdığı takdirde yakalanan savaş esirlerinin durumu veliyy-i fakihin görüşüne bağlıdır ve Müslümanların böyle bir hakkı yoktur.

Soru 1030: Muhammedî öz İslâm'ıkorumak, canı muhterem olan bir kişinin kanının dökülmesine bağlı olursa bu işi yapmak bize caiz midir?
Cevap: Canı muhterem olan bir kimsenin kanını haksız yere dökmek şer'an haram olup Muhammedî öz İslâm'la çelişmektedir. Bu yüzden, Muhammedî öz İslâm'ı korumanın suçsuz bir kişiyi öldürmeye bağlı olduğu anlamsızdır. Ancak, maksadınız mükellef olan bir kişinin Allah Azze ve Celle'nin yolunda cihat etmede ve Muhammedî öz İslâm'ı savunmada öldürülmeye maruz kaldığı durumlarsa bunun çeşitli yerleri vardır; mükellef kendi teşhisine göre İslâm'ın tehlikede olduğu bilincine varırsa öldürülmeye maruz kalacağından korksa bile İslâm'ı savunması farzdır. (- Muhammedi öz İslâm tabiriyle, İslâm adı altında halka sunulan fikir ve nizamlara karşı gerçek İslâm kastedilmektedir)